Masmavi bir deniz, zümrüt yeşili bir doğa, sıcakkanlı insanlar, tarihi yaşatan şehirler ve denizi kucaklayan tepesi karlı dağlar… İşte, Balkanların Adriyatik Denizi’ne açılan küçük ama sürprizlerle dolu ülkesi Montenegro…
Montenegro, deniz kıyısında dingin bir tatil ve doğada uzun yürüyüşlerle yaşamın hızlı temposundan kaçabileceğiniz Avrupa’daki nadir vahalardan biri. İnanılmaz doğası, her adımda değişen manzarası, zengin kültürel çeşitliliği gezginlere her zaman bu küçük ülkeyi keşfetmek için ilham vermiştir.
Özellikle Montenegro’nun 73 km.lik Adriyatik sahili, 6 ay süren deniz sezonu, 100’den fazla plajı, tarihi liman kentleri, leziz deniz ürünleri sunan restoranları ve sınırsız eğlence vaadiyle yaz tatilinde farklı destinasyon arayanları kendine çekiyor. Biz de Montenegro denilince akla ilk gelen iki şehri; Kotor ve Budva’yı The LOOK okuyucuları için tanıttık.
2 bin yıllık bir geçmişe sahip olan Kotor, tarihi yeniden canlandıran Venedik sarayları, kiliseleri, müzeleri ve meydanlarıyla tüm dünyadan turistleri kendine çekiyor. Boka Körfezi’nin benzersiz ve hayranlık uyandıran atmosferini soluyan şehir, sanki zamanda sıkışıp kalmış gibi. Kotor’u gezerken şehri çevreleyen yüksek dağlar, körfezden esip gelen deniz kokusu, eski kentin labirenti andıran arnavutkaldırımı sokakları kulağınıza eski efsaneleri ve masalları fısıldayacak.
Deniz surlarının arasındaki eski Kotor kentinde gezginlerin görmeden geçmemesi gereken birkaç yer var. UNESCO Dünya Mirası listesindeki eski kentin ana kapısından girince sizi selamlayan, 8. yüzyıla tarihlenen Saat Kulesi bunlardan biri. Ana meydandaki Prens Sarayı ve Napolyon Tiyatrosu da etkileyici mimarileriyle şehrin öne çıkan yapıları.
Kentin en bilinen tarihi mekanı olan St. Tryphone Katedrali, 12. yüzyılda eski bir kilisenin üzerine inşa edilmiş. Şehrin koruyucu azizine ithaf edilmiş olan bu katedral Adriyatik sahilinde korunmuş en eski katedrallerden biri. Şehrin bir diğer sembolü olan St. Luke Kilisesi ise Romanesk mimarisi ve freskleriyle dikkat çekiyor.
Denizden 280 m. yüksekteki San Giovanni Kalesi, şehri ve Kotor Körfezini kuşbakışı görmek için en ideal yerlerden biri. Kaleye tırmanması biraz zahmetli olsa da sunduğu büyüleyici manzaraya değer.
Montenegro’nun Adriyatik kıyılarını gezerken deniz ürünlerinin tadına bakmadan geçmek olmaz. Balkanlar ile Akdeniz mutfağının lezzetli bir füzyonunu sunan Montenegro mutfağında deniz ürünlerinin yeri ayrıdır. Izgara balık, balık çorbası, deniz ürünleriyle pişirilen risotto ve makarnalar Kotor ve Budva’daki pek çok restoranın menülerinde yer alır. Tabii ki, beyaz Krstac ve kırmızı Vranac şarapları gibi kaliteli ve özgün Montenegro şaraplarıyla birlikte. Derler ki; balıklar 3 kez yüzer, önce denizde, sonra zeytinyağında, daha sonra da şarapta.
Kotor’un tarihi yaşatan dar sokakları ve binaları arasında keşfedilmeyi bekleyen butikler ve tasarım atölyeleri de var. Avrupa’nın ve dünyanın ünlü giyim ve ayakkabı markalarına ait mağazaların yanı sıra kuyumcular, antikacılar ve hediyelik eşya dükkanları da keyifli bir alışveriş sunabilir. Ama dikkat! Labirenti andıran daracık sokaklar arasında kaybolup zamanın nasıl geçtiğini unutmak işten bile değil. Belki de Kotor’un keyfini yaşamak için en iyisi zamanda ve mekanda kaybolmak. Çünkü Kotor bunun için en müsait yerlerden biri.
Yaz festivallerinin ve eğlencenin kenti: Budva
Kotor’da tarihle ve kültürle iç içe geçirdiğimiz zamanın ardından biraz eğlenmeye ne dersiniz? O zaman rotamızı Budva’ya çevirelim. Zaten Montenegro’nun Adriyatik kıyılarına gelmişseniz, Budva’ya uğramanız kaçınılmaz.
Lüks ve zevk-ü sefa, pırıltılı hayatlar, ünlülerin konakladığı oteller, Avrupa’nın en iyileri arasında yer alan plajlar, Madonna, Rolling Stones gibi starların konser verdiği Sea Dance Festivali, dünyaca ünlü modacıların defileleri, konserler, partiler…
İşte sonuna kadar Budva.
Kotor ne kadar Akdeniz’in rahatlığını yansıtıyorsa, Budva da o kadar Akdeniz’in sıcakkanlılığına sahip. Özellikle de yaz aylarında… Şahane plajların, harika otellerin, huzurlu köylerin ve ruha canlılık veren doğanın çekiciliğine dayanamayan turistler, kültürü, tarihi ve eğlenceyi bir arada sunan bu ufak şehre akın ediyor.
Bir yarımadanın üstünde Ortaçağ’dan kalma surlarla çevrelenmiş eski Budva kenti, kalesi, kuleleri, tarihi kapıları, ufak meydanları, dar sokakları ile tarihle bugünü bir arada yaşıyor. 2 bin 500 yıllık geçmişe sahip Budva, Adriyatik’in en eski yerleşimlerinden biri. Eski kentte 7. yüzyılda inşa edildiği söylenen St. Ivan Kilisesi, tarihi 840’lara dayanan Santa Maria Manastırı ve daha yakın tarihli Holy Trinity Kilisesi görülmeye değer dini yapılar arasında yer alıyor.
Tiyatro gösterileri, konserler ve sanat sergileri Budva’yı yaz aylarında bir tiyatro kentine dönüştürüyor. Bu yüzdendir ki 1987’den bu yana Temmuz-Ağustos aylarından düzenlenen festivalin ismi Budva Theatre City. Müzikten dansa ve güzel sanatlara, yaz boyunca Budva’da etkinlikler hız kesmeden devam ediyor.
Budva Rivierası’ndaki 30’dan fazla plaj da turistlerin burayı seçmesinde önemli bir neden. Jaz Beach, Mogren, Petrovac gibi plajlar hem denizin keyfini çıkarmak hem de eğlenmek için ideal. Ama ayrıcalıklı bir deneyim için Budva’dan 10 km uzaklıktaki Sveti Stefan’ı tercih edebilirsiniz. Tıpkı İngiltere Prensesi Margaret, Sophia Loren, Carla Bruni, Claudia Schiffer ve sayısız ünlü gibi… 60’lı yıllardan bu yana dünyanın alanında en ünlü isimleri tatillerini geçirmek için kayalık bir ada üzerinde kurulmuş bu Ortaçağ kentini seçmiş ve buranın ayrıcalıklı bir resort olmasını sağlamış.
Plajda veya Budva’nın gölgeli sokaklarında geçen bir günün ardından gece kulüplerinden, diskolardan yükselen müziğe kendinizi kaptırmaya hazırsanız, Top Hill, Trocadero, Opera gibi gece kulüpleri sizi dansa davet eder. Gökyüzünde yıldızlar belirince Budva tam bir eğlence kentine döner.
Adriyatik’in incileri Kotor ve Budva, tarihi, kültürü, eğlenceyi, denizi ve doğayı aynı seyahatte buluşturmak isteyenler için bu yaz kesinlikle parlayan bir seçenek.